Fransa'da taharet musluğu var mı ?

agerasia

Global Mod
Global Mod
Fransa’da Taharet Musluğu Var Mı? Bir Göçmen Ailesinin Sürükleyici Hikâyesi

Herkese merhaba! Bugün sizlerle, birkaç yıl önce yaşadığımız ve hâlâ unutamadığımız bir deneyimi paylaşmak istiyorum. Benim için aslında bir kültür farkı, yaşam tarzı değişikliği değil de, daha çok bir kimlik meselesine dönüşmüş bir olaydı. Bunu sizinle paylaşmak istedim, çünkü her birimizin yaşamını dönüştüren küçük detaylar vardır, değil mi? Yani bazen küçücük bir şey, bir alışkanlık, bir gelenek... Bunlar bazen, en çok insanın kendisini anlamasına yardımcı olur. Benim hikâyem de böyle bir şey işte. Geçelim konuya, buyurun…

Fransa’da Taharet Musluğu Var mı? Bir Ailenin Gözünden Kültürler Arası Farklar

Bir sabah, Paris’teki ilk sabahımızda, sokakta kahve içerken eşim Ali’ye sordum: “Buralarda taharet musluğu var mı, ya da nasıl iş yapılıyor burada?” Ali biraz düşündü, gözlerini kısıp, “Bilmiyorum, zaten alışmak zor oldu... ama belki bizim gibi değil. Belki de bizim alışkanlıklarımız tuhaf geliyor buradaki insanlara?” dedi. Evet, işte o an bir şeyin farkına vardım: Kültürel farklar, taharet musluğunun olmadığı bir yerde nasıl bir yer değiştireceğimizi bilmiyorduk.

Çünkü Türkiye’de, bizim evimizde, hatta dışarıda da, bu küçük ama hayati araç neredeyse her zaman vardı. Kimi zaman en büyük rahatlık, bir musluğun sağladığı bir temizlik duygusuydu. Bazen sadece suyun değdiği an, bir güven hissi yaratıyordu. Ama Fransa’da her şey farklıydı. Ali ve ben, bir yandan evdeki bu alışkanlıklarımızı taşımaya çalışırken, bir yandan da Fransa’nın alışkanlıklarına ayak uydurmaya çalışıyorduk.

Bunu düşünürken, evdeki küçük oğlumuz Emir aklıma geldi. Yolda yürürken, sabahları okula götürürken sürekli bana sordu: “Anne, neden bazı yerlerde tuvaletler çok farklı? Ya da neden burada hiç taharet musluğu yok?” İşte bu noktada annelik yönüm devreye girdi. Oğlumuzun bu sorusunu en iyi nasıl açıklayabilirim diye düşündüm. Tabii, kızımla birlikte bu konuyu konuştuğumuzda, kültürel farklılıkların sadece fiziksel değil, aynı zamanda duygusal yönleri olduğunu fark ettik.

Empatik Bir Yaklaşım: Kültürel Çatışma mı? Bir Kadının Perspektifi

Benim ve Emir’in yaklaşımı hep empatikti. Fransa’daki bir insanın yaşam biçimini anlamak, onların kültürel sınırları içinde bir şekilde rahat hissetmek, aynı şekilde onların da bizi kabul etmesi gerektiğini düşündüm. Evet, taharet musluğu bir ihtiyacın göstergesiydi, ama aynı zamanda farklı yaşam biçimlerinin bir yansımasıydı. Yani bu farklar, kültürlerin birer parçasıydı.

Benim için önemli olan, bu tarz ufak tefek farklarla huzursuz olmamaktı. Fransızların “kendi yolunda” yaşamalarını kabul etmek, onlara saygı duymak, aynı zamanda bizim alışkanlıklarımızı onlara anlatarak olabildiğince kültürel köprüler kurmaktı.

Bir gün evde yalnızken, Emir'e bu durumu açıklamaya karar verdim: “Bazen farklı kültürler vardır, Emir. Her kültür, kendi değerleriyle işler. Burada da insanlar farklı düşünür. Bazı şeyler bizim için çok önemli olabilir ama burada farklı bir şekilde bakılıyor. Bu çok normal. Bunu anlamak da büyümekle ilgili bir şey.”

Oğlum o kadar sade ve doğal bir şekilde cevap verdi ki: “Ama annem, ben yine de taharet musluğu olan yerleri seviyorum!” Ben de gülümsedim, “Bunu unutma, hayat böyle bir şey işte… Çeşit çeşit insanlar, farklı bakış açıları… Ama her şekilde birbirimize saygı göstermeliyiz.”

Çözüm Odaklı Bir Yaklaşım: Erkeklerin Perspektifi ve Adaptasyon Süreci

Ali’nin bakış açısı biraz daha farklıydı. O, çözüm odaklı yaklaşmayı tercih ediyordu. Bir gün bana, “Emin ol, Fransızlar da böyle yaşamak zorunda kaldı. Yani bu alışkanlık bir şekilde burada gelişmiş ve işler böyle yürüyor. Eğer kendimizi bu ortamda kabul ettirmek istiyorsak, Fransa’daki yaşam düzenine uyum sağlamak zorundayız,” demişti.

Ali’nin sözleri aslında çok doğruydu. Çözüm odaklıydı. Bunu kabul etmek, kabullenmek, en iyi çözüm yoluydu. “Taharet musluğu yokmuş, o zaman buna alternatif bir şey buluruz,” dedi. Gerçekten de taharet musluğu olmayan tuvaletlerde, en pratik çözüm, suyun başka bir kaynağını bulmak ve basit hijyen gereksinimlerini karşılamaktı. Ali’nin çözüm önerileri hep pratikti, ama beni düşündüren şey, bir kadının empatik yaklaşımı ile bir erkeğin çözüm odaklı yaklaşımı arasındaki farktı.

İçsel bir huzursuzluk yaşarken, Ali bana ne yapmamız gerektiğini somut bir şekilde sunuyordu. “Bunu böyle yapalım, şunu şuraya koyalım…” Birçok konuda olduğu gibi, her durumda çözüm odaklı yaklaşımıyla bizlerin yaşamını biraz daha kolaylaştırıyordu.

Sonuç: Kültürel Farklılıkları Kabullenmek ve Birlikte Yola Devam Etmek

Sonuçta, Fransa’daki yaşamımızı devam ettirirken, taharet musluğu meselesi de kendiliğinden bir şekilde çözüldü. Ne bir eksiklik hissettim, ne de bir büyük sorun oldu. İlerleyen zamanlarda, bazen alışkanlıklarımıza, bazen de Fransa’daki yaşamın getirdiği bazı küçük rahatsızlıklara daha açık olmayı öğrendik. Yalnızca birkaç yıl sonra, bir akşam yemeğinde, Ali bana gülümsedi: “Bak, burada taharet musluğu yok ama bizim farklı yöntemlerle gayet başarılıyız, değil mi?”

Hikâyemi dinlediğiniz için teşekkür ederim. Belki sizin de benzer kültürler arası farklar veya alışkanlıklarınız vardır. Hepimizin deneyimleri farklı ama bir şekilde hepimiz öğreniyoruz, değişiyoruz ve gelişiyoruz. Herkesin görüşlerini duymak isterim.