Çift evcikli bitki ne demek ?

Selen

New member
Çift Evcikli Bitki Ne Demek?

Selam dostlar,

Bugün size biraz doğadan, biraz insandan, biraz da aradaki görünmez bağlardan bahsetmek istiyorum. Çünkü bazen bir botanik terimi bile, hayatın en derin ilişkilerini anlatır. "Çift evcikli bitki" dedikleri o kelimeyi ilk duyduğumda, aklıma yalnızca biyoloji dersi geldi. Ama sonra bir hikâye duydum… ve o hikâye, bana insanın da tıpkı doğa gibi bazen ayrı ama tamamlayıcı olduğunu hatırlattı.

---

Bir Bahçenin İki Yalnızı

Bir köyün kenarında, küçük bir ev vardı. Bahçesinde her çeşit bitki yetişirdi ama en dikkat çekeni, birbirine yakın dikilmiş iki ince fidan olmuştu. Biri dişiydi, diğeri erkek. Ama kimse bunu bilmezdi. Çocuklar onlara “ikiz fidanlar” der, rüzgârda birlikte sallanmalarına hayran kalırlardı.

O evde yaşayanlar, Zeynep ve Emre’ydi. Evliliklerinin dördüncü yılıydı. İkisi de birbirini seviyordu ama bir türlü aynı dili konuşamıyorlardı. Zeynep daha duygusaldı, duygularını anlatmadan yaşayamıyordu. Emre ise her şeyi planlayan, her soruna çözüm üretmeye çalışan biriydi.

Bir gün bahçede çalışırken, Zeynep fidanlara baktı ve sordu:

“Emre, neden bunlar hiç çiçek açmıyor?”

Emre gülümsedi: “Çünkü bu tür çift evcikli bir bitki. Yani erkek çiçekler birinde, dişi çiçekler diğerinde olur. Biri olmadan diğeri meyve veremez.”

Zeynep bir an durdu. “Yani birbirlerine muhtaçlar?”

“Evet,” dedi Emre, “ama aynı kökten değil, aynı topraktan büyüyorlar.”

---

Birbirine Yakın Ama Ayrı

O cümle Zeynep’in aklında kaldı: “Aynı topraktan büyüyüp, ayrı kalmak…”

Bir süredir hissettikleri buydu. Aynı evin içindeydiler ama her biri kendi kabuğundaydı. Emre işe dalıyor, akşam yorgun dönüyor, sessizce televizyonun karşısına geçiyordu. Zeynep ise onun sessizliğini ilgisizlik sanıyor, içten içe kırılıyordu.

Bir akşam, sofrada sessizlik uzadıkça Zeynep dayanamayıp sordu:

“Emre, sen beni hâlâ seviyor musun?”

Emre şaşırdı. “Ne biçim soru bu?” dedi. “Elbette seviyorum.”

“Peki neden hissetmiyorum?”

Emre iç çekti: “Benim sevgim konuşmaz Zeynep, yapar. Her sabah işe gidiyorum, her akşam eve dönüyorum, her fırtınada çatı tamir ediyorum. Daha ne yapayım?”

Zeynep başını eğdi. Çünkü o, sevgiyi duymak istiyordu; kelimelerle, dokunuşlarla, hislerle…

İşte o an anladı: tıpkı bahçedeki fidanlar gibi, birbirlerine yakındılar ama aynı evcikte değillerdi.

---

Doğanın Diliyle Anlaşmak

Bir hafta sonra köye yağmur yağdı. Rüzgârla savrulan yaprakların arasında, Zeynep fidanlara baktı. Erkek bitkinin dallarından dökülen polenlerin, dişi fidanın çiçeklerine ulaştığını gördü. Gülümsedi.

“Bak Emre,” dedi, “birlikte olmasalar da birbirlerini tamamlıyorlar.”

Emre yanına geldi.

“Evet,” dedi, “her biri kendi yerinde ama birbirine hayat veriyor.”

O anda anladılar. Belki de çift evcikli bitkiler, onlara bir şey anlatmak istiyordu. Her biri kendi kimliğini, kendi varlığını koruyarak seviyor ve yaşatıyordu. Ayrı olmadan bir olmanın, birey olarak kalıp birlikte güçlenmenin dengesini öğretiyordu doğa.

---

İnsanın İçindeki Çift Evciklik

Zeynep o akşam günlüğüne şöyle yazdı:

“Belki de hepimiz çift evcikliyiz. İçimizde bir yanımız sever, bir yanımız korur. Biri duygularla, diğeri akılla hareket eder. Ve eğer ikisini dengeleyebilirsek, o zaman meyve veririz.”

Ertesi gün Emre bir demet çiçekle geldi. Üzerine küçük bir not iliştirmişti:

‘Bazen sadece çözüm ararken seni duymayı unutuyorum. Ama bil ki, seninle aynı toprakta kök salmak bana en büyük huzur.’

Zeynep o satırları okurken gözleri doldu. Çünkü anladı ki, bir şeyleri düzeltmek için her zaman konuşmak gerekmez; bazen bir çiçek, bin kelimeye bedeldir.

---

Forumdaşlara Mesajım

Bu hikâyeyi neden anlattım biliyor musunuz dostlar?

Çünkü “çift evcikli bitki” aslında sadece botanikle ilgili bir terim değil. Hayatta da bazı ilişkiler böyledir. Birbirinden farklı iki ruh, aynı toprağa ait olduklarını unutmadan, birbirine yaşam verir.

Erkekler genelde çözüm odaklıdır, stratejiktir, bir sorunu hemen tamir etmek isterler.

Kadınlar ise anlamak, hissetmek, bağı güçlendirmek ister.

Ama unutmayalım ki doğa bile diyor: “Bir meyve için iki ev gerekir.”

Yani sevgi de tıpkı tohum gibi, hem akılla hem kalple beslenirse yeşerir.

---

Son Söz ve Bir Soru

Aradan yıllar geçti. O iki fidan büyüdü, artık gölgelik olmuştu. Birinin dallarında çiçek, diğerinde meyve vardı. Bahçeye giren herkes o manzaraya hayran kalıyordu. Zeynep ve Emre, o fidanların altında otururken birbirlerine baktılar.

“Görüyor musun?” dedi Zeynep, “Ayrı ama bir bütün gibiler.”

Emre gülümsedi: “Tıpkı biz.”

Sevgili forumdaşlar,

Sizce de öyle değil mi?

İnsanlar da tıpkı çift evcikli bitkiler gibi, ayrı durup birbirine hayat vermiyor mu?

Belki de aşkın sırrı, aynı evde değil… aynı toprakta kök salabilmekte.

Siz ne dersiniz?

Birlikte ama bağımsız, ayrı ama bir olabilmek mümkün mü?

Yorumlarınızı merakla bekliyorum… 🌱